Basamak
Bir doğal sayıyı oluşturan rakamlardan herbirinin bulunduğu haneye basamak denir.
Basamak Değeri
Rakamların sayıda bulunduğu basamağa göre aldığı değere basamak değeri denir.
Sayılar birler basamağı, onlar basamağı, yüzler basamağı, … gibi basamak değerlerine ayrılır.
Sayı Değeri
Rakamların sayıda bulunduğu basamak dikkate alınmadan aldığı değere sayı değeri denir.
Çözümleme
Sayıların basamak değerleri toplamı olarak yazılmasına çözümleme denir.
abcd dört basamaklı doğal sayı olmak üzere,
Örnek:
3418 sayısındaki rakamların sayı değerlerini, basamak değerlerini yazıp çözümleyiniz.
Çözüm:
Not:
a, b, c, d birer rakam olmak üzere,
ab iki basamaklı sayısı : 10a + b
abc üç basamaklı sayısı : 100a + 10b + c
abcd dört basamaklı sayısı:1000a + 100b + 10c +d
şeklinde çözümlenir.
Örnek:
3846 sayısında 8 in basamak değeri, 4 ün basamak değerinden kaç fazladır?
A) 840 B) 804 C) 794 D) 760 E) 746
Çözüm:
8 in basamak değeri : 8 x 100 = 800
4 ün basamak değeri : 4 x 10 = 40
O halde, 800 – 40 = 760 dır.
Yanıt D
Örnek:
En az dört basamaklı beş tane sayıdan herbirinin binler basamağı 2 artırılır, yüzler basamağı 6 azaltılır ve onlar basamağı 3 azaltılırsa bu beş sayının toplamı ne kadar artar?
A) 6750 B) 6800 C) 6850 D) 6900 E) 6950
Çözüm:
Binler basamağı 2 artırılırsa sayı 2000 artar.
Yüzler basamağı 6 azaltılırsa sayı 600 azalır.
Onlar basamağı 3 azaltılırsa sayı 30 azalır.
Bir sayı 2000 – 600 – 30 = 1370 artar.
O halde, beş sayının toplamı : 1370.5 = 6850 artar.
Yanıt C
Örnek:
İki basamaklı ab doğal sayısının birler ve onlar basamağındaki rakamların arasına 1 konulduğunda sayının 8 katının 8 fazlası elde ediliyor.
İş kelimesi hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Hangi durumlarda iş yapılmış olur?
Buzdolabına kuvvet uygulayarak onun yerini değiştirdiğimizde bir iş yapmış oluruz. Ancak aynı dolaba kuvvet uyguladığımız hâlde onun yerini değiştiremiyorsak yorulduğumuz hâlde bir iş yapmış sayılmayız.
Buna göre yandaki resimlerden hangisinde bir iş yapıldığını söyleyebiliriz? İş yapmış olabilmemiz için uyguladığımız kuvvetin yönü ile cismin aynı yönde yer değiştirmiş olması lazımdır. Buna göre kapı hareket ederken iş yapmış oluruz. 2. durumda kapı kuvvet sonucu yer değiştirme olmayınca iş yapmış olmayız.
Yapılan işin büyüklüğü, cisme uygulanan kuvvetin büyüklüğüne ve cismin yer değiştirme mesafesine bağlıdır.
inşaat ustası, aşağıda görülen birinci resimde yerden aldığı bir tuğlayı; ikinci resimde ise iki tuğlayı duvarın üstüne koymaktadır. Tuğlalar her iki resimde de aynı yüksekliğe konulmaktadır. iki tuğla, bir tuğladan iki kat daha ağırdır. Dolayısıyla iki tuğlayı kaldırmak için uygulanan kuvvet, bir tuğlaya kaldırmak için uygulanan kuvvetin iki katıdır. Bu sebeple yapılan iş de iki kat fazladır. Kuvvet biriminin Newton (Nivton), yol biriminin de metre olduğunu ve Newton`un kısaca “N” ile metrenin de “m “ ile gösterildiğini biliyoruz. işin birimi ise N.m dir. N.m ye özel olarak joule (jul) denir. Bir N`luk bir kuvvet, bir cismi, 1 m`lik bir yolda ve kuvvet yönünde hareket ettirirse 1 J`lük iş yapmış olur. 2 N`luk bir kuvvet, bir cismi, 3 metre hareket ettirirse 6 J iş yapmış olur.
Kuvvet, yer değiştirme ve iş arasındaki ilişkiyi anlayabildik mi?
Kitapları alıp rafa yerleştiren erkek öğrencinin fen anlamında bir iş yapmış olduğunu söyleyebiliriz. Oysaki kız öğrenci kitapları omzuna koyarak başka bir noktaya taşıdığında yer çekimi kuvvetine karşı bir iş yapmış olmaz. Çünkü taşıma sırasında kitaplara uygulanan kuvvetin yönü düşey, gerçekleşen hareketin yönü ise yataydır.
Demek ki iş yapılabilmesi için cisme uygulanan kuvvetin hareketle aynı doğrultuda olması gerekir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki cisme, hareket doğrultusuna, dik olarak etki eden kuvvet, bilimsel anlamda bir iş yapmış olmaz. Buna göre yüksekten bırakılan bir cismin yere düşmesiyle iş yapılmış olur mu? Cevabımız “Evet” ise bu işin hangi kuvvet tarafından yapıldığını söyleyelim? Yandaki fotoğraşarda da görüldüğü gibi yerden aldığımız bir kitabı, kitaplığımızın ikinci rafına mı yoksa daha yüksekteki dördüncü rafına mı yerleştirdiğimizde daha çok iş yapmış oluruz?
Önemli Not:
*İş kuvvet ile cismin yer değiştirme doğrultusunun aynı olması durumunda kuvvet ile cismin yer değiştirme mesafesi çarpımına eşittir.
*Cisim Uygulanan kuvvet ile aynı yönde yer değiştirmiyorsa yer değiştirme 0 alınır dolayısı ile iş yapılmamış olup iş 0 dır.
* işin birimi ise N.m dir. N.m ye özel olarak joule (jul) denir.
*Enerji iş yapabilme yeteneğidir. E ile gösterilir. Enerji birimi işin birimi ile aynıdır , yani joule dir.
*İş net kuvvet ve alınan yol ile doğru orantılıdır.
*Bir kitap raftan aşağı doğru düşerken iş yapmış olur. Kitabı hareket ettiren kuvvet olan yerçekimi ile aynı yönlü hareket eder.
*Yağmur damlalarına etki eden yerçekimi de ş yapmış olur.
*Halterini kaldıran haltercide iş yapış olur.
Enerji Nedir?
Günlük konuşmalarımızda “enerji” kavramını sıkça kullanırız. “Enerjimiz yetersiz.” “Enerji fiyatları gittikçe artıyor.” “Enerji tasarrufu yapmalıyız.” vb. sözlerin hiç de yabancısı değiliz. Enerji denilince aklımıza ilk gelen “elektrik, ışık, benzin, doğal gaz, kömür, ateş, Güneş, pil belki de baraj ve rüzgâr”dır. Enerji, evrenin sahip olduğu en büyük zenginliktir. Bir iş yapabilmek için enerjiye ihtiyaç duyarız. Şehirlerimiz enerji sayesinde aydınlanır, trenler, arabalar, uçaklar ve roketler enerji sayesinde hareket eder. Evlerimizi ısıtmak, yemek pişirmek, radyoda müzik dinlemek, televizyonda görüntü oluşturmak için de enerji gereklidir. Bunların yanı sıra tarlaları süren traktörler ve fabrikalardaki makineler de enerji sayesinde iş görür
Güneş`ten gelen enerji gün boyunca etrafımızı aydınlatır ve ısıtırken bitkilerin büyümesini sağlar. Hayvanlar, ihtiyaç duydukları enerjiyi yedikleri besinlerde depolanmış olan enerjiden sağlar. Kısacası enerji olmadan hayat da olmaz. Bütün bu açıklamalardan sonra “enerji” deyince ne anlıyorsunuz? Bilim insanları enerjiyi “iş yapabilme yeteneği” olarak tanımlarlar. Enerji bir madde değil, bir cisme ait özelliktir. Örneğin, benzinin sahip olduğu enerji doğrudan kullanılmaz. Ancak motorda yandığında
enerjiye dönüşür. Peki, hangi enerji türlerini biliyoruz? Kinetik Enerji
Bir varlığın kinetik enerjiye sahip olduğunu anlamak çok kolaydır. Eğer bir varlık, hareket ediyorsa kinetik enerjiye sahip demektir. Örneğin, hareket hâlinde olan bir kamyon, koşan bir köpek, hareketli dönme dolap, akan bir nehir ve rüzgâr kinetik enerjiye sahiptir.
Peki, “Bir varlığın süratinin artması, o varlığın kinetik enerjisini de artırır.” diyebilir miyiz? Bir varlığın sürati artıkça kinetik enerjisinin de arttığını biliyoruz. Peki, yandaki fotoğrafta görülen kamyon ve otomobil aynı süratle hareket ettiklerine göre kinetik enerjileri aynı mıdır?
Önemli Not:
*Bir cismin sürati arttıkça kinetik enerjisi de artar.
*Kinetik enerji cismin kütlesine ve süratine bağlıdır.
Aynı süratle hareket eden varlıklardan kütlesi büyük olanın kinetik enerjisi, kütlesi küçük olandan fazladır. Yandaki resimde görülen ve aynı süratle hareket eden kamyonun kütlesi otomobilden daha büyüktür. Öyleyse bu kamyonun kinetik enerjisi de aynı süratle hareket eden otomobile göre daha fazladır diyebilir miyiz?
Enerji, sadece hareketli varlıklarda mı söz konusudur? Bazı maddeler hareketli olmadıkları hâlde iş yapabilme yeteneğine sahiptir. Acaba bu maddeler iş yaparken hangi tür enerjiyi kullanır? Cisimlerin, konumlarından dolayı sahip oldukları bir çeşit enerji vardır. Bu enerjiye potansiyel enerji adı verilir.
Aşağıdaki resmi dikkatle inceleyelim. iki işçi, bir piyanoyu makara yardımıyla üçüncü kata çıkarıyorlar. işçiler, yedikleri gıdalardan sağladıkları enerji sayesinde bu piyanoyu kaldırabilirler. Yukarı kaldırıldığında piyanoda bir çeşit enerji depolanmış olur. Depolanan bu enerji çekim potansiyel enerjisi olarak adlandırılır. işçilerden biri makaranın ipini elinden bırakırsa diğer işçinin uyguladığı çekme kuvveti piyanoyu yukarıda tutmak için yeterli olmayabilir. Bu durumda piyano düşerek çekim potansiyel enerjisini kaybeder. Düşen piyano işçiyi yukarı çekerek bir iş yapmış olur. Acaba, çekim potansiyel enerjisini etkileyen değişkenler nelerdir?
Cisimlerin potansiyel enerjileri sadece onları yükseğe çıkardığımızda mı artar? Kurmalı bir oyuncağın da potansiyel enerjiye sahip olabileceğini biliyor muydunuz?
Bir cismi yukarı kaldırdığımızda cisme etkiyen yer çekimi kuvvetini (ağırlığı) yenmek için cisme kuvvet uygulamış ve bir iş yapmış oluruz. Yaptığımız bu iş kaldırdığımız cisimde çekim potansiyel enerjisi olarak depolanır. Bir cismin ağırlığı ve yerden yüksekliği arttıkça çekim potansiyel enerjisi de artar. Bu yüzden basketbol topunu daha yüksekten bıraktığımızda kum üzerinde daha derin bir iz bırakır. Kinetik ve potansiyel enerjinin birbirine dönüşebildiğini biliyor musunuz? Bir ipin ucuna cisim bağlayarak oluşturduğumuz basit bir sarkaçta bu durumu rahatlıkla gözlemleyebiliriz.
Potansiyel Enerji: *Potansiyel enerji hem ağırlık hem de yükseklikle doğru orantılıdır. Potansiyel enerji=ağırlık X yüksekliktir.
Yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi bazı kurmalı oyuncakların içinde bir yay bulunur. Bu yay kurularak oyuncağın hareket etme yeteneği kazanması sağlanır.
Yani yayda potansiyel enerji depolanır. Yay boşalırken oyuncak hareket eder. Böylece yaydaki potansiyel enerji kinetik enerjiye dönüşmüş olur. Yayların (ya da daha genel olarak esnek cisimlerin) enerji depolama özelliğinden birçok alanda yararlanıldığını fark ettiniz mi?
Önemli Not:
*Esneklik potansiyel enerjisi sıkıştırma veya gerilme miktarına ve maddenin esneklik özelliğine bağlıdır.
*Her yayın esneklik potansiyel enerjisi farklıdır. Bu enerji yayın esnekliği , sertliği , yapıldığı maddenin cinsine ve yayın helozon sayısına bağlıdır.
*Esnekliğini kaybeden bir yay eski haline dönemez.
Yüksek atlama yapan bir sporcuyu düşünelim. Bu sporcu sırık ile koşarken kinetik enerji söz konusudur. Yüksek atlama sırasında sırık esner ve sporcunun kinetik enerjisi sırıkta, esneklik potansiyel enerjisine dönüşür. Sırık ile yükselen sporcu potansiyel enerji kazanır. Mindere düşerken ise bu sporcunun potansiyel enerjisi azalırken kinetik enerjisi artar. Kinetik enerji ile mindere çarpan sporcu minderin şeklini değiştirir hatta minderin bir miktar ısınmasını da sağlar. ilk aşamadan son aşamaya varıncaya kadar sporcunun sahip olduğu enerji türü değişmiş fakat toplam enerji miktarı aynı kalmıştır. Buna enerjinin korunumu denir. Enerjinin korunumuna göre enerji bir türden başka bir türe dönüşebilir ancak hiçbir zaman artmaz veya azalmaz.
Enerji Dönüşümleri
işlerimizi yaparken kullandığımız birçok enerji türü vardır. Bunlar kimyasal enerji, kinetik enerji, potansiyel enerji, ısı enerjisi ve elektrik enerjisi şeklinde sıralanabilir.Kinetik ve potansiyel enerji, mekanik enerji olarak da adlandırılır. Yukarıda sıralanan enerji türleri çeşitli araçlar yardımıyla birbirine dönüştürülebilir. Enerjinin yok olmadan başka enerjilere dönüşmesi insan hayatında çok farklı amaçlara hizmet eder. Bu dönüşümler olmasaydı insanoğlu şu anda yapabildiği birçok şeyi yapamazdı. Örneğin, aydınlatma amacıyla kullandığımız ampul, aslında elektrik enerjisini ışık enerjisine dönüştürmektedir. Peki, ışık elde etmek için anahtarın düğmesine bastığımızda ampul sadece ışık mı üretmektedir? Elektrik enerjisi, farklı araç-gereçlerin yardımıyla diğer enerji türlerine dönüştürülebilir. Örneğin, serinlemek amacıyla kullandığımız vantilatörde hareket, radyoda ise ses enerjisine dönüştürülmektedir. Akü ve pillerde depolanan kimyasal enerji, kullanım aşamasında elektrik enerjisine dönüşür. Kömürde depolanan kimyasal enerji de yanma sırasında ısı enerjisine dönüşmektedir.
Önemli Not:
*Enerji vardan yok , yoktan var edilemez. Ancak farklı enerjilere dönüşerek korunur.
Kimyasal bağ, moleküllerde atomları bir arada tutan kuvvettir. Atomlar daha düşük enerjili duruma erişmek için bir araya gelirler. Bir bağın oluşabilmesi için atomlar tek başına bulundukları zamankinden daha kararlı olmalıdırlar. Genelleme yapmak gerekirse bağlar oluşurken dışarıya enerji verirler. Atomlar bağ yaparken, elektron dizilişlerini soy gazlara benzetmeye çalışırlar. Bir atomun yapabileceği bağ sayısı, sahip olduğu veya az enerji ile sahip olduğu veya az enerji ile sahip olabileceği yarı dolu orbital sayısına eşittir. Soy gazların bileşik oluşturamamasının sebebi bütün orbitallerinin dolu olmasıdır. Elektron yapıları farklı olan atomlar değişik biçimlerde bir araya gelerek kimyasal bağ oluştururlar;
. Bir atomdan diğer bir atoma elektron aktarılmasıyla
. İki atomun ortak elektron kullanmasıyla
Not: Elektron alış verişi ya da elektron ortaklaşmasının nedeni; atomların kararlı hale gelebilmek için elektron düzenlerini, soy gazlarınkine benzetme isteğidir. Soy gazların 8 değerlik elektronuna sahip oldukları için elektron sayısı 8’e tamamlanır. Buna oktet kuralı denir.
İYONİK BAĞLAR
İyonik bağlar, metaller ile ametaller arasında metallerin elektron vermesi ametallerin elektron almasıyla oluşan bağlanmadır. Metaller elektron vererek (+) değerlik, ametaller elektron alarak (-) değerlik alırlar. Bu şekilde oluşan (+) ve (-) yükler birbirini büyük bir kuvvetle çekerler. Bu çekim iyonik bağın oluşumuna sebep olur. Onun için iyonik bağlı bileşikleri ayrıştırmak zordur. Elektron aktarımıyla oluşan bileşiklerde, kaybedilen ve kazanılan elektron sayıları eşit olmalıdır.
. İyonik katılar belirli bir kristal yapı oluştururlar.
. İyonik bağlı bileşikler oda sıcaklığında katı halde bulunurlar.
. İyonik bileşikler katı halde elektriği iletmez. Sıvı halde ve çözeltileri elektriği iletirler.
KOVALENT BAĞLAR
Hidrojenin ametallerle ya da ametallerin kendi arlarında elektronlarını ortaklaşa kullanarak oluşturulan bağa kovalent bağ denir. Değerlik elektronları elementin simgesi çevresinde noktalarla gösterilerek elektron ortaklaşması gösterilir. Bu tür formüllere elektron nokta formülleri denir.
. Periyodik cetvelin A gruplarında değerlik elektron sayısı grup numarasına eşit olduğundan grup numarası, simge çevresine konulacak elektron sayısını gösterir.
. İki atom arasına konulan noktalar her iki atom için de sayılır ve kararlı moleküller de atomların simgeleri çevresinde toplam nokta sayısı 8 ‘dir.
Moleküllerin elektron nokta formülleri yazılırken;
. Molekülü oluşturan atomların değerlik elektronları belirlenir.
. Yapacakları bağ sayıları saptanır, çok bağ yapanlar merkez atomu olarak alınır.
. Merkez atomu birden fazla ise merkez atomları birbirine bağlanacak şekilde yazılır.
. Değerlik elektronlar, atomların çevresine oktet kuralına uyacak şekilde dağıtılır.
a.Apolar Kovalent Bağ: Kutupsuz bağ, yani (+), (-) kutbu yoktur. İki hidrojen atomu elektronları ortaklaşa kullanarak bağ oluştururlar. İki atom arasındaki bağ H-H şeklinde gösterilir. Flor atomunun son yörüngesinde 7 elektronu vardır ve bir tane yarı dolu orbitali vardır. 2 flor atomu arasında elektronlar ortaklaşa kullanılarak bir bağ oluşur. Oksijenin son yörüngesinde 6 elektronu vardır. 2 tane yarı dolu orbitali vardır. Buna göre 2 tane bağ oluştururlar.
b.Polar Kovalent Bağlar: Farklı ametaller arasında oluşan bağa polar kovalent bağ denir. Elektronlar iki atom arasında eşit olarak paylaşılmadığından kutuplaşma oluşur.
Hidrojen ve Flor elektron ortaklığı ile bileşik oluşturmuş durumdadır. Florun elektron alması yani elektronu kendisine çekme gücü hidrojenden daha fazla olduğundan elektron kısmen de olsa Flor tarafındadır. Dolayısıyla Flor kısmen (-), Hidrojen ise kısmen (+) yüklenmiş olur. Bu olaya kutuplaşma denir. Bu tür bağa polar kovalent bağ denir.
Not: Bazı hallerde ortaklaşılan her iki elektron da bir atom tarafından verilir. Böyle bağlara koordine kovalent bağ denir.
BİR ATOMUN YAPABİLECEĞİ BAĞ SAYISI
Bir atomu yapabileceği bağ sayısı; o atomun sahip olduğu veya çok az enerji ile sahip olabileceği yarı dolu orbital sayısı kadardır. Bir alt yörüngeden bir üst yörüngeye elektron uyarılarak yarı dolu orbital oluşturma çok enerji istediğinden bağ yapmaya elverişli olamaz.
BAĞ ENERJİLERİ
Kimyasal bağ oluşurken açığa çıkan enerji, bu bağları kırmak için moleküle verilmesi gereken enerjiye eşittir. Bu enerjiye bağ enerjisi denir. Bağ enerjisi ne kadar büyükse oluşan bileşik o kadar sağlamdır. Moleküllerde iki atom arasındaki bağ sayısı arttıkça bağ uzunlukları azalır ve bağ enerjileri artar. Bağın iyon karakteri arttıkça, iyonlar arasındaki çekme kuvvetleri artacağından bağı koparmak daha çok enerji ister. İki atomlu moleküllerde 1 mol XY’nin ayrışması için gereken enerjiye molar bağ enerjisi denir.
Molekül Polarlığı, Molekül Geometrisi ve Hibritleşme
İki atomlu bir molekülün polar olup olmadığını tahmin etmek kolaydır. Molekül aynı cins iki atomdan meydana gelmişse atomlar arasındaki bağ ve molekül apolardır. İki atomlu molekülde atomlar farklı ise molekül ve bağlar polardır. İkiden fazla atom ihtiva eden moleküllerinin polarlığını tahmin etmek oldukça zordur. Molekülün içindeki bağlar polar olmasına rağmen, molekülün kendisi polar olmayabilir.
Hibritleşme (melezleşme):
Bir atomun son periyodundaki dolu ve yarı dolu orbitallerin kaynaşarak özdeş yeni orbitaller oluşturması olayına hibritleşme denir. yeni oluşan orbitallere hibrit orbitalleri denir. Elektronlar merkez atoma en uzakta bulunacak şekilde yerleşirler.
Not: Hibritleşme yalnız yarı dolmuş orbitallerin değil, dolu ve yarı dolu bütün değerlik orbitalleri arasında olur. Ancak merkezi atomun yapabileceği bağ sayısı onun sahip olabileceği yarı dolu orbital sayısı kadardır. Hibritleşme, kimyasal bağ sırasında gerçekleşir. Serbest haldeki atomlarda söz konusu değildir. Hibrit orbitalleri uzayda belirli şekilde yönlenirler ve bu durum molekülün geometrik biçimini belirler.
ÖZETLERSEK:
XY türü moleküller:
( 1A ile 7A, 2A ile 6A, 3A ile 5A)
Moleküller ve bağlar polardır. Molekül biçimi doğrusaldır.
XY 2 türü moleküller:
X: 2A Y: 7A veya hidrojen ise;
Moleküller apolar, bağlar polardır. Molekül biçimi doğrusal, hibritleşme sp dir.
X: 4A Y: 2A veya 6A ise;
Molekül apolar, bağlar polardır. Molekül biçimi doğrusal, hibritleşme sp dir.
X: 6A Y: 1A veya 7A ise;
Molekül ve bağlar polardır. Molekül biçimi kırık doğru, hibritleşme sp ‘tür.
Molekül ve bağlar polardır. Molekül biçimi üçgen piramit, hibritleşme sp ‘tür.
XY 4 türü moleküller:
Molekül apolar, bağlar polardır. Molekül biçimi düzgün dörtyüzlü, hibritleşme sp ‘tür.
İKİLİ VE ÜÇLÜ BAĞLAR
Bazı moleküllerde, iki atom birbirine iki ya da üç bağ ile bağlanabilirler. İki atom arasındaki ilk oluşan bağ sigma bağıdır. Diğer bağlar ise pi bağıdır. İki atom arasında ikili bağ varsa biri sigma, diğeri pi bağıdır. Üçlü bağ varsa bir tanesi sigma, diğerleri pi bağıdır. İki atom arasında sigma bağı olmadan pi bağı oluşamaz.
Karbon Atomunun Hibritleşmesi:
Karbon atomu 4 bağın tamamını tek bağ olarak yapmışsa, hiritleşmesi sp ‘tür. Karbon atomuna bir tane ikili bağ varsa, hibritleşmesi sp ‘dir. Yani bir pi bağı ise hibritleşme sp ‘dir. Karbon atomu üçlü bağ yapmışsa ya da her iki tarafında ikili bağ varsa hibritleşmesi sp dir. Yani iki tane pi bağı bağlı ise hibritleşme sp’dir.
Sp hibritleşmesi: Eğer karbon atomu, yalnız iki atoma bağlı ve kararlı molekül oluşturmuşsa, bu durumda karbon atomu sp hibritleşmesine uğramıştır.
Sp2 hiritleşmesi: Eğer karbon atomu başka bir atoma bir çift bağ ile bağlanmış ise karbon atomu sp2 hibritleşmesine uğramıştır.
MOLEKÜL ARASI BAĞLAR
Maddeler gaz halinde iken moleküller hemen hemen birbirinden bağımsız hareket ederler ve moleküller arasında herhangi bir itme ve çekme kuvveti yok denecek kadar azdır. Maddeler sıvı hale getirildiklerinde ya da katı halde bulunduklarında moleküller birbirine yaklaşacağından moleküller arasında bir itme ve çekme kuvveti oluşacaktır. Bu etkileşmeye molekül arası bağ denir. Maddelerin erime ve kaynama noktalarının yüksek ya da düşük olması molekül arasında oluşan bağların kuvvetiyle ilişkilidir.
Van Der Waals Çekimleri:
Kovalent bağlı apolar moleküllerde ve soygazlarda yoğun fazlarda sadece kütlelerinden kaynaklanan bir çekim kuvveti oluşmaktadır. Bu kuvvete van der waals bağları denir. Yoğun fazda sadece van der vaals bağı bulunan maddelere moleküler maddeler denir. Moleküler maddelerin mol ağırlıkları arttıkça kaynama ve erime noktaları yükselir. Sıvı ve katı halde yalnızca Van Der Waals bağları bulunduran maddeler;
. Soygazlar (He, Ne, Ar, Kr, Xe, Rn)
. Moleküller halinde bulunan ametaller (H 2 , O 2 , N 2 , F 2 , Cl 2 , Br 2 , I 2 , P 4 )
. Apolar olan bileşikler (CH 4 , CO 2 , C 2 H 6 )
Dipol – Dipol Etkileşimi:
Bu tür etkileşim polar moleküller arasında görülür. Polar moleküller sürekli bir kısmı (+), bir kısmı (-) uca sahiptirler. İki polar molekül birbirine yaklaşırken birinin pozitif ucu diğerinin negatif ucuna yönelir. Böylece bir molekülün (+) ucu ile diğerinin (-) ucu arasında bir elektrostatik çekme oluşur. Ancak bu çekme zıt yüklü iyonlar arasındaki çekmeden çok zayıftır.
. Polar moleküller arasındaki bu kuvvetler, van der Walls kuvvetlerinden daha büyüktür. Bu nedenle aynı molekül kütlesine sahip iki maddeden polar olanının erime ve kaynama noktası daha yüksektir.
. Polar moleküllerin oluşturduğu katılar, su gibi polar çözücülerde iyi çözünürler. Bu çözünme polar etkileşimle sağlanır.
HİDROJENİN BAĞLARI
Hidrojen atomu, elektronları kuvvetli çeken N, O ve F atomları ile kimyasal bağ oluşturduğunda, elektronunu büyük ölçüde yitirir ve diğer polar moleküllerdekine göre daha etkin ir artı yük kazanır. Bu yük nedeniyle hidrojen komşu moleküllerin eksi ucuyla moleküller arası bir bağ oluşur. Bu bağa hidrojen bağı denir. Hidrojen bağı, diğer polar moleküllerdeki dipol dipol etkileşiminden farklı ve güçlüdür.
. Hidrojen bağlarını koparmak için gereken enerji, 5 ile 10 kkal/mol dolaylarındadır. Hidrojen bağları kovalent bağlara göre çok zayıftır. Bu nedenle su ısıtılınca öncelikle hidrojen bağları kopar, gaz haline gelir. H 2 ile O 2 ‘ye ayrışmaz.
. Hidrojen bağları, polar etkileşiminden çok daha güçlüdür. Moleküller arası yalnız van der Walls kuvvetlerine sahip olduğundan kaynama noktası çok düşüktür.
Suda Çözünme:
Hidrojen bağı oluşturabilen iki farklı molekül birbirleriyle de hidrojen bağı oluştururlar. Bu durum hidrojen bağı oluşturabilen maddelerin suda iyi çözünmelerini sağlar. Hangi tür kuvvetle bağlanırsa bağlansın oluşan katılara moleküllü katı denir. Genelde moleküllü katıların erime noktaları, katılara göre daha düşüktür.
METAL BAĞI
Metal atomlarını katı ve sıvı halde bir arada tutan kuvvetlere metal bağı denir. Değerlik elektronlarının serbest hareketleri nedeniyle metaller, elektrik akımı ve ısıyı iyi iletirler. Metal kristalinde basınç etkisiyle kristalin bir kısmının kayması asıl yapıyı bozmaz. Bu nedenle metaller dövülerek, tel ve levha haline getirilebilirler. Metallerin erime noktaları genelde moleküllü katılardan yüksektir. Oda koşullarında hemen tümü katıdır. Periyodik cetvelde;
. Bir grupta yukarıdan aşağıya doğru atom çapı büyüdükçe genel olarak metal bağı zayıflar, dolayısıyla erime noktası düşer.
. Bir sırada soldan sağa doğru atom çapı küçülüp, değerlik elektron sayısı arttıkça metal bağı kuvvetlenir, erime noktası yükselir.
Moleküllü katı grubuna giren ametallerle metallerin özellikleri;
Metaller;
. Elektrik akımını ve ısıyı iyi iletirler.
. Erime noktaları yüksektir.
. Ametallere göre değerlik elektronları çok daha hareketlidir.
. Dövülebilme, çekilebilme özelliğine sahiptirler ve şekil verilebilirler.
. Ametallerle birleşirler.
. İyonları daima artı yüklüdür.
Ametaller;
. Isı ve elektrik akımını iyi iletmezler.
. Erime noktaları düşüktür.
. Metal yumuşaklığına sahip değillerdir. Kırılgandırlar.
. Birbirleriyle ve metallerle birleşirler.
İYON BAĞI:
Elektronlarını kolay kaybeden atomlarla, kolay elektron alabilen atomlar arasında oluşan bağa iyon bağı denir. Artı ve eksi yüklü iyonlardan oluşan katılara iyonlu katı denir. İyonlu katılarda, her iyonun karşıt yüklü iyonlarla çevrildiği bir örgü bulunduğundan birkaç atomun bir araya geldiği moleküllerin varlığından söz edilemez. İyon kristallerinde elektronlar, iyonların çekirdekleri tarafından kuvvetli çekildiklerinden serbest halde bulunmazlar. Bir iyon kristalinin bir kısmının basınç etkisinde kalması durumunda iyonlar kayar ve aynı adlı elektrik yükleri birbirlerinin yanına gelir. Aynı yüklü iyonların birbirlerini itmesiyle kristal ikiye ayrılır. Buna göre metalik katılarda olduğu gibi iyonlu katılar dövülüp, tel ve levha haline getirilemezler. İyonlu katılar eritildiklerinde ya da suda çözündüklerinde elektrik akımını iletirler. Polar moleküllü maddeler ve iyon bileşikleri polar çözücülerde, apolar bileşikler apolar çözücülerde daha kolay çözünürler.
ANADOLU: (Küçük Asya) Tarih boyunca bir çok göç ve istilaya uğramıştır.Neden?:
1- Üç tarafının denizlerle çevrili oluşu, Avrupa ve Afrika arasında deniz ve karadan kolayca bağlantı kurulması
2- Olumlu iklim şartları, verimli toprakları bol su kaynaklarına sahip olması
ANADOLU'DA UYGARLIK NEDEN GELİŞMİŞTİR?
1- Göçler ve istila amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu'ya
taşıdılar.
2- Anadolu'nun Mısır, Ege ve Yunan Medeniyetlerine yakın bir konumda olması bu medeniyetlerden
etkilenmesini sağlamıştır.
ANADOLU MEDENİYETLERİ:
Anadolu'da kurulan uygarlıklar sırasıyla şunlardır:
1) Hititler, Frigler,Lidyalılar, İyonlar, Urartular (MÖ 2.bin-Mö.600 yılları arasında)
2) Persler (M.Ö 543-333)
3) İskender İmparatorluğu
4) Roma İmparatorluğu
5) Bizanslılar (395-1071)
6) Türkler (1071-....)
1)-MÖ.2.BİN- MÖ.600 YILLARI ARASINDA ANADOLU MEDENİYETLERİ
A)-HİTİTLER:
· Anadolu'ya Kafkaslar'dan geldikleri tahmin edilmektedir.
* Kızılırmak çevresinde kurulmuştur. Başşehirleri HATTUŞAŞ (Boğazköy)'dır.
* Hititler Suriye toprakları için Mısır ile yaptıkları savaş sonucunda KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar. Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk antlaşmadır.
* Hititler'de asillerden oluşan PANKUŞ denilen bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu.
* Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen kraliçeydi.
* Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız TARİH YAZICILIĞI'nı başlatmışlardır.
* Hititler kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır.( İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları Hititlere aittir.)
* Hititler Asurlular tarafından yıkıldılar.
B)-FRİGYALILAR(FRİGLER):
* Orta Anadolu'da(Sakarya nehri çevresinde) MÖ. 800 yıllarında devlet kurdular. Başşehirleri GORDİON'du.
* Kimmerler tarafından yıkıldı.
* Friglerin en büyük Tanrıları KİBELE 'dir.
* Frigler dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Frigyalılar TAPETES adı verilen halı ve kilimleri ile ünlüdürler.
C)-LİDYALILAR:
* Bugünkü Gediz ve Menderes ırmakları arasındaki bölgeye eski çağlarda LİDYA deniliyordu.
* Başkentleri SARDES(Sard)'dır.
* Lidyalılar ticarette geliştiler. Tarihte PARA'yı ilk kez kullanan Lidyalılar'dır.
* Lidyalılar Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında
etkili oldular.
* Lidyalılara Persler son vermiştir.
* Lidyalıların kısa zamanda yıkılmasının sebebi, ordularının çeşitli kavimlerden toplanan ücretli
askerlerden oluşmasıdır.(Düzenli ve sürekli milli ordusunu oluşturamamıştır.)
D)-İYONYALILAR(İYONLAR):
* İzmir Körfezinden, Güllük Körfezine kadar olan bölgeye İYONYA denilirdi.
* Yunanistan'dan gelen AKALAR buradaki yerli halkla karışarak, şehir devletleri halinde yaşadılar.
Başlıca İyon şehirleri şunlardır: Efes, Milet, İzmir, Foça, Bodrum.
* Efeste'ki ARTEMİS tapınağı İyonlara aittir.
* İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.
* İyon Edebiyatının en önemli eseri Homeros'un "İlyada ve Odesa destanı" dır.
* İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematikte Tales ve Pisagor, Tarihte Heredot, Tıpta Hipokrat, Felsefede Diojen)
E)- URARTULAR:
* Van Gölü ve çevresinde devlet kurmuşlardır. Başşehirleri TUŞBA(Van)'dır.
* Urartular'da kral ülkeyi savaş tanrısı HALDİ adına yönetirdi.
* Urartular madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi.
* Urartular kaleler ve su kanalları ile ünlüdür. (Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri)
KÜLTÜR VE MEDENİYET
DEVLET YÖNETİMİ:
1)- Anadolu'da kurulan bu devletler genellikle krallıkla yönetilmiştir. Kral hem başkomutan, hem baş yargıç, hem de baş rahipti.
NOT: Bu durum kralın siyasi, askeri ve dini gücü elinde bulundurduğunu gösterir. Ayrıca kralın başrahip oluşu laik olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır.
2)- Hititlerde asillerden oluşan PANKUŞ denilen bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu.
3)- Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen kraliçeydi.
4)- İyonyalılar merkezi krallık yerine SİTE denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır.
DİN VE İNANIŞ:
1)- Anadolu'da çok tanrılı inanış mevcuttu.
2)- Hititler kendi tanrılarından başka Ön Asya tanrılarına, Lidyalılar da Yunan tanrılarına tapınmışlardı.
NOT: Bu durum Anadolu'da dini etkileşimi yansıtmaktadır.
3)- Urartular ölümden sonra hayata inanmışlardı. Bu yüzden mezarlarını ev ve oda biçiminde yapıp içine
çeşitli eşyalar koyuyorlardı.
4)- Friglerin en büyük Tanrıları KİBELE 'dir.
5) Efeste'ki ARTEMİS tapınağı İyonlara aittir.
6) Urartular'da kral ülkeyi savaş tanrısı HALDİ adına yönetirdi.
SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT:
1)- Halk genellikle Asiller, Rahipler, Hürler ve Köleler olarak sınıflara ayrılmıştı.
2)- Anadolu'da ekonomik hayatın temelini tarım, ticaret ve hayvancılık oluşturuyordu.
3)- Urartular madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi.
4)- Lidyalılar ticarette geliştiler. Tarihte PARA'yı ilk kez kullanan Lidyalılar'dır.
5)- İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.
6)- Lidyalılar Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında
etkili oldular.
YAZI, DİL VE EDEBİYAT:
1)- Anadolu'ya yazı Asurlular tarafından getirilmiştir. Hititler ve Urartular Asurlulardan aldıkları
ÇİVİ yazısını ve kendi buluşları olan HİYEROGLİF(resim yazısı) yazısını kullandılar.
2)- İyonlar ve Lidyalılar Fenike yazısını kullandılar. Fenike yazısını batıya aktaran İYONLAR olmuştur.
3)- Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız
TARİH YAZICILIĞI'nı başlatmışlardır.
4)- Hititler, Mısırlılarla tarihte bilinen ilk antlaşmayı (KADEŞ ANTLAŞMASI) imzaladılar.(MÖ.1280)
5)- İyon Edebiyatının en önemli eseri Homeros'un "İlyada ve Odesa destanı" dır.
HUKUK:
Anadolu'da kanunlar Mezopotamyadaki gibi kısasa kısas değildi.
BİLİM VE SANAT:
1)- Hititler kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır.
(İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları Hititlere aittir.)
2)- Urartular kaleler ve su kanalları ile ünlüdür.
(Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri)
3)- İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematikte Tales ve Pisagor, Tarihte Heredot, Tıpta
Hipokrat, Felsefede Diojen)
4)- Hititler ve Frigler dokumacılıkta ileri gitmişler-
dir. Frigyalılar TAPETES adı verilen halı ve
kilimleri ile ünlüdürler.
ANADOLU'YA HAKİM OLAN DEVLETLER
1)- PERS İMPARATORLUĞU: Anadolu M.Ö 543-333 yılları arasında İran'da kurulan PERS
İMPARATORLUĞUNUN hakimiyetinde kaldı.
2)- İSKENDER İMPARATORLUĞU: Makedonya kralı II. Filip'in ölümüyle yerine geçen oğlu BÜYÜK İSKENDER Asya seferine çıkarak büyük bir imparatorluk oluşturmuştur. ASYA SEFERİ: Büyük İskender bu seferle Anadolu, Suriye, Mısır ve Hindistan'ın bir bölümünü ele
geçirdi. Pers İmparotorluğuna son verdi. Bu sefer dönüşünde yolda öldü. HELENİSTİK MEDENİYET: Büyük İskender'in Asya seferi sırasında Yunan Medeniyeti ile Doğu
Medeniyetleri birbirlerinden etkilendiler. Böylece doğu ve batı medeniyetlerinin karışımından
HELLENİZM MEDENİYETİ ortaya çıktı.
İskender'in ölümünden sonra Anadolu'da küçük krallıklar kuruldu. Bunların başlıcaları; a) BİTİNYA KRALLIĞI: Kuzeybatı Anadolu'da b) PONTUS KRALLIĞI : Karadeniz'de c) BERGAMA KRALLIĞI: Batı Anadolu'da kurulmuştur.
Bergama kralları bilim, edebiyat ve sanata önem verdiler. Koyun ve keçi derisinden PARŞÜMEN kağıdını icat ettiler. Bu sayede pek çok kitap günümüze geldi. Yine Bergama Krallığı Döneminde yapılan ZEUS tapınağı meşhurdur.
3)- ROMA İMPARATORLUĞU:
* İtalya'da kurulan bu devlet kısa zamanda Avrupa, Asya ve Afrika topraklarına yayılmıştır. 395
yılında Batı ve doğu Roma imparatorluğu olarak ikiye ayrılmıştır. Batı Roma 476 yılında, Doğu Roma
(Bizans) ise 1453'te yıkılmıştır.
* Bozdoğan Kemeri(istanbul), Çemberlitaş(istanbul), Ogüst Mabedi ve Roma Hamamı (Ankara), Aspendos
tiyatrosu (Antalya) Romalılardan kalan ünlü eserlerlerdir.
* Romalılar Mısırlılardan aldıkları Güneş takvimini JÜLYEN TAKVİMİ adıyla geliştirdiler.
* Fenikelilerin bulduğu harf yazısı(alfabe), İyonlar yoluyla Yunanlılara ve onlardan da Romalılar'a
geçmiş, Romalılar bunu geliştirerek LATİN ALFABESİNİ oluşturmuşlardır.
* Roma'da ilk yazılı kanunlar 12 Levha Kanunlarıdır. Roma kanunları günümüz Avrupa hukukunun temelini
oluşturur.
4)- BİZANS İMPARATORLUĞU(DOĞU ROMA İMP.):
* Merkezi İstanbul olan bu devlet 1453'te Fatih Sultan Mehmet tarafından yıkılmıştır.
* Ayasofya, Aya İrini, Hora, Sergios ve Baküs kiliseleri ile Yerebatan ve Binbirdirek Sarnıçları
en ünlü eserleridir.
TÜRKİYENİN ÇEVRESİNDEKİ KÜLTÜR VE MEDENİYETLER
MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ:
Mezopotamya: Güneydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezine kadar uzanan, Dicle ve Fırat
nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir.
Mezopotamya Verimli topraklara sahip olması, iklim şartlarının uygun olması gibi nedenlerden
dolayı sık sık istila ve göçlere sahne olmuş, insanlar arasındaki kültür etkileşimi fazla olduğundan
medeniyet bu bölgede gelişmiştir.
1)- SÜMERLER:
* Birbirinden bağımsız SİTE denilen şehir devletleri halinde yaşadılar. En önemli şehirleri; Ur,
Uruk, Lagaş'tır. Bu şehir devletleri ENSİ veya PATESİ denilen Rahip-krallar tarafından
yönetiliyordu.
* Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin tapınaklarına ZİGGURAT denirdi.
* Mezopotamya'da evler ve tapınaklar taş az olduğundan kerpiç ve tuğladan yapılmıştır.
NOT: Hem bu özelliğinden hem de sık sık istilalara uğradığından bu yapılar günümüze kadar
ulaşmamıştır
* Günümüz Uygarlığının temeli olan yazıyı (ÇİVİ YAZISI) ilk kez Sümerler bulmuştur.(MÖ. 3500)
* Tarihte İlk yazılı hukuk kuralları Sümerler tarafından oluşturulmuştur. Bu özellikleri ile
Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti diyebiliriz.
NOT: Lagaş Kralı URUKAGİNE tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel"
sistemine dayanıyordu.
* Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir.
* Sümerler Matematik ve Geometrinin temellerini atnışlardır. (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin
alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır.)
* Sümerler astronomide de gelişmişlerdir. (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak
hesaplamışlardır.
NOT: Dünyada ilk kez AY YILI hesabına dayanan takvimi Sümerler bulmuşlardır.
* Son araştırmalara göre örf, adet,geleneklerine ve dil yapılarına, kullandıkları aletlere bakılarak
Sümerlerin Mezopotamya'ya Orta Asya'dan geldikleri Türk olabilecekleri tahmin edilmektedir.
* Akkadlar tarafından yıkılmışlardır.
2)- AKKADLAR:
* Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.
* İlk sürekli ve düzenli orduları kurmuşlardır. (Bu sayede kısa zamanda Mezopotamya'nın tamamına
sahip olmuşlardır.)
* Tarihte bilinen ilk büyük imparatorluğu kurdular.
* Kurucuları SARGON, başkentleri AGADE'dir. (Tapınaklarına da AGADE denilirdi.)
* En önemli mimari eserleri ZAFER ANITI'dır.
3)- ELAMLILAR:
* Elam güneydoğu Mezopotamya'ya verilen addır. * Başkentleri SUS'dur.
* Bilim ve teknikte ileri olmamalarına rağmen, güzel sanatlar ve süsleme alanında gelişmişlerdir.
4)- BABİLLİLER:
* İlk "Mutlak Krallık" anlayışı Babil'de ortaya çıkmıştır.
* Ünlü kralları HAMMURABİ, ilk ANAYASA olarak bilinen "Hammurabi Kanunlarını" oluşturdu. (Bu
kanunlar Sami geleneklerinden ve Urukagine kanunlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.)
* "Babil Kulesi" ve "Babil'in Asma bahçeleri" en önemli eserleridir.
5)- ASURLULAR:
* Yukarı Mezopotamya'da(Güneydoğu Anadolu) kurulmuşlar, Toroslar ve Kapadokya'ya kadar
yayılmışlardır.
* Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular. (KÜLTEPE'de)
* Çivi yazısını Anadolu'ya öğreterek, Anadolu'da tarih devirlerini başlattılar.
* Tüm çivi yazılı eserleri başkentleri NİNOVA'da toplayarak, ilk KÜTÜPHANECİLİK ve ARŞİVCİLİK
faaliyetini başlattılar.
MISIR MEDENİYETİ
* Kuzey Afrika'da NİL NEHRİ ve etrafında kurulmuş olan bir medeniyettir.
* Etrafının çöl ve denizlerle kaplı olması, diğer medeniyetlerle etkileşiminin daha az olmasına sebep
olmuştur. Bu yüzden Mısır Medeniyeti KENDİNE ÖZGÜ bir medeniyettir.
* Önceleri NOM adı verilen şehir devletleri varken, MÖ.IV. binden itibaren Kral MENES'ten itibaren
merkezi krallık haline gelmiştir. Kral Menes'le FİRAVUNLAR DEVRİ başlar.
* Mısır krallarına FİRAVUN denirdi. Firavunlar dini ve siyasi otoriteyi kendilerinde toplamışlardı.
Kendilerini Tanrı olarak ilan etmişlerdi.
NOT: Mısır'daki TANRI KRAL anlayışı, Mezopotamya'da ise RAHİP KRAL anlayışının egemen
oluşu hem Mısır hem de Mezopotamya'da LAİK olmayan yönetim anlayışını yansıtmaktadır.
* Dinleri çok tanrılıdır. tanrılarını insan veya hayvan şeklinde tasavvur etmişlerdir. Firavunlar için
PİRAMİT'ler yapmışlar, ölülerini mumyalamışlardır. Bu durum öldükten sonra dirilme inancının
olduğunu göstermektedir. Halk mezarlarına ise LABİRENT denilirdi.
* MÖ. 525'te Persler, MÖ.333'te de Büyük İskender tarafından işgal edilmiştir.
NOT: Büyük İskender'in istilası ile Yunan ve Mısır medeniyetleri birbirini etkilemişlerdir.
* MÖ.1280'de Hititlerle KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar.
* Kendilerine özgü HİYEROGLİF (Kutsal resim yazısı) yazısını kullanmışlardır.
* Yazılarını PAPİRÜS adı verilen bitki yapraklarına yazmışlardır.
* Eczacılık, kimya ve tıpta gelişmişlerdir.(Mumyacılık)
* Matematikte Pi sayısını buldular. Astronomide gelişmişlerdi. Rasathaneler kurmuşlar ve Nil nehrinin
taşma sürelerini hesaplamışlardı.
NOT: Dünyada GÜNEŞ YILI esasına dayalı ilk takvimi Mısırlılar yapmışlardır. Romalılar Mısırdan
aldıkları bu takvimi geliştirerek bugün kullandığımız Milat takvimini oluşturdular.
* Mısır ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanıyordu.
EGE VE YUNAN MEDENİYETLERİ
Girit Adası, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı Anadolu ve Ege Adalarında yaşayan toplulukların
meydana getirdiği medeniyettir.
A)- GİRİT MEDENİYETİ: ege ve Yunan Medeniyetinin ilk ortaya çıktığı yer GİRİT ADASI'dır. Bu medeniyet
buradan diğer adalara, Mora ve Yunanistan'a yayılmıştır. En önemli eserleri KNOSSOS SARAYI'dır.
B)- MİKEN MEDENİYETİ (AKALAR): Anadolu'dan MÖ. II. binde Yunanistan'a gelen AKALAR tarafından
kurulmuştur.
* Şehir devletleri halinde yaşadılar. En önemli şehirleri MİKEN'dir. (Bu yüzden Miken Medeniyeti
diye anılır.)
* Akaların siyasi tarihinin en önemli olayı TRUVA SAVAŞLARI'dır. (Boğazların egemenliği için
Mikenlilerle Truvalılar arasında yapılmıştır. Truva Savaşları tarihte ilk defa "Boğazlar
Sorununu ortaya çıkarmıştır. Homeros'un İLYADA adlı eserinde bu savaşlar anlatılır.
* Önemli Mimari eserleri Miken ve Tirins Şatoları'dır.
* Miken Uygarlığı DORLAR tarafından yıkılmıştır.
C)- YUNAN MEDENİYETİ: Akalara son veren DORLAR tarafından kurulan bir medeniyettir. Yunan
Medeniyeti kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.
* POLİS adı verilen şehir devletleri kurdular. Önemli şehir devletleri Atina, Sparta ve
Korint'dir.
* Yunan şehir devletleri güç olarak birbirlerine denk olduklarından, birbirlerine karşı üstünlük
sağlayamamışlardır. Bu nedenle Yunanistan'da ilk çağda milli bütünlük sağlanamamıştır.
NOT: Sadece ülkelerini ele geçirmeye çalışan Persler'e karşı birlik sağlamışlar ve PELEPONNES savaşlarında Persler'i yenilgiye uğratmışlardır.
* Yunanistan'da Halk; Soylular, tüccarlar, köylüler ve köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı.
Bu sınıf farkları sınıflar arası çekişme ve mücadeleyi doğurmuştur.
FENİKE MEDENİYETİ
Lübnan dağları ile Akdeniz sahili arasındaki bölgede yaşamışlar gemicilik ve ticarette gelişmiş bir
medeniyettir.
* Doğu Akdeniz ve batı Afrika sahillerinde ticaret kolonileri kurdular. Doğu ve Batı medeniyetlerinin
kaynaşmasında TAŞIYICI bir rol oynadılar.
* Mezopotamya Çivi yazısından ve Mısır Hiyeroglifinden etkilenerek HARF YAZISI'nı (alfabe) buldular.
NOT: Fenikeliler'in 22 harften oluşan yazıları, Yunanlılara, onlardan da Romalılara geçerek
bugünkü LATİN alfabesini oluşturmuştur.
* CAM'ı icat etmişler, Fildişi işlemeciliğinde ileri gitmişlerdir.
İBRANİ MEDENİYETİ
MÖ. 1500'lerde Filistin ve Lübnan dolaylarında yaşayan İbraniler Sami ırkındandırlar.
* Hz. MUSA zamanında birlik haline geldiler, devlet haline gelmeleri Hz. DAVUD zamanında oldu. En güçlü dönemler Hz. SÜLEYMAN zamanıdır.
* Hz. Süleymandan sonra İbrani Devleti İsrail ve Yahudi devleti olmak üzere ikiye ayrılmıştır. İsrail
devletine Asurlular, Yahudi(Yuda) devletine ise Babilliler son vermişlerdir.
* Dinleri Tek tanrılıdır. (Yahudilik=Musevilik). İlk çağın tek tanrılı dine inanan ilk kavmidir.
Kutsal kitapları TEVRAT 'dır.
NOT: İbraniler Museviliği Milli bir din olarak kabul ettiklerinden bu din diğer kavimler arasında
fazla yayılmamıştır. NOT: Dinlerinin etrafında milli bir birlik oluşturduk larından dünyanın dört bir yanına dağılmış olmalarına
rağmen birbirleriyle dayanışma içinde olmuşlardır.
* II. Dünya Savaşı sonunda İngiltere ve Amerika'nın yardımıyla bugünkü Filistin'de İsrail devletini
kurmuşlardır.
* En önemli eserleri Kudüs'teki MESCİD-İ AKSA (Süleyman Mabedi)' dir.
Dilin temel görevi, insanlar arasında anlaşmayı sağlamaktır. Anlatılmak istenenler, dilin kurallarına uygun olarak açık, yalın, anlaşılır bir biçimde ifade edilirse anlaşma tam olur. Aksi takdirde; yanlış anlaşılmalar, söyleyiş yanlışları ve anlatım bozuklukları ortaya çıkar. Anlatım bozukluklarını önlemek için; cümlede yer alan sözcüklerin, sözcük öbeklerinin ve öğelerin hem anlam hem de dilbilgisi bakımından birbiriyle uyum içinde olmasına dikkat edilmelidir.
Kısacası, cümleyi oluşturan sözcüklerin eksik veya fazla olması, sıralarının karıştırılması, aralarındaki bağlantıların yanlış kurulması ve dilbilgisi kurallarına uygun olarak kullanılmaması anlatım bozukluklarına yol açar. Dolayısıyla bir cümlede bulunan anlatım bozukluğunu bulmak ve bu bozukluğun nedenini söyleyebilmek için anlam ve dilbilgisi kurallarının bilinmesi gerekmektedir.
Buna göre anlatım bozukluklarını şu iki ana başlık altında inceleyebiliriz: A. Anlamsal Anlatım Bozuklukları
1. Gereksiz Sözcük Kullanımı
Aynı kavramı veya varlığı karşılayan birden fazla sözcüğün, işlevi olmayan bir sözcüğün veya ekin aynı cümlede kullanılması anlatım bozukluğuna neden olur. Ayrıca bir sözcüğün anlamının aynı cümlede başka bir sözcük içinde bulunması da anlatım bozukluğuna yol açar. Bu tür anlatım bozuklukları genellikle, aynı sözcüğün Türkçesinin yabancı dillerden gelen karşılığıyla aynı cümle içinde kullanılmasıyla oluşur.
Birbirimizin fikir ve görüşlerine saygı duymalıyız.
Bu cümlede, “fikir” ve “görüş” sözcükleri aynı anlama geldiğinden, gereksiz sözcük kullanımından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu yapılmıştır.
Ben merhameti de acımayı da dedemden öğrendim.
Bu cümlede, “merhamet” ve “acıma” sözcükleri aynı anlama geldiğinden, gereksiz sözcük kullanımından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu yapılmıştır.
Dün akşam fotoğraflara bakarken aklıma eski geçmiş günlerim geldi.
Bu cümlede, “eski” ve “geçmiş” sözcükleri eşanlamlı değildir. Ancak “geçmiş” sözcüğünün içinde “eski” anlamı var olduğundan, cümlede “eski” sözcüğünün kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmıştır.
Onunla aramızdaki görüş ayrılığının sebebinin neden kaynaklandığını hâlâ anlamış değilim.
Bu cümlede, “sebep” ve “neden kaynaklandığını” sözcükleri aynı anlama geldiğinden, gereksiz sözcük kullanımından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu yapılmıştır. Bu cümledeki anlatım bozukluğu, cümle “Onunla aramızdaki görüş ayrılığının neden kaynaklandığını hâlâ anlamış değilim.” şeklinde düzeltilerek giderilebilir.
Sınavdan düşük not almasının nedeni, derslerine günü gününe çalışmamasındandır.
Bu cümlede, “çalışmamasındandır” sözcüğündeki “-dan” durum ekinde “neden” sözcüğünün anlamı bulunduğundan, bu durum gereksiz sözcük kullanımına yol açmıştır. Bu cümle, “Sınavdan düşük not almasının nedeni, derslerine günü gününe çalışmamasıdır.” veya “Sınavdan düşük not alması, derslerine günü gününe çalışmamasındandır.” şeklinde düzeltilebilir.
Annem, ilk konuşmaya başladığım zaman üç yaşında olduğumu söyledi.
Bu cümlede, “konuşmaya başladığım zaman” söz öbeğinde “ilk” sözcüğünün anlamı bulunduğundan, bu durum gereksiz sözcük kullanımına yol açmıştır.
Usta sanatçı, son yapıtını, yaşamında edindiği deneyimlerinden yola çıkarak kaleme almış.
Bu cümlede geçen “deneyim” sözcüğünün tanımı, “kişinin belli bir sürede veya yaşamı boyunca edindiği ilgilerin tamamı”dır. Bu durumda, cümledeki “yaşamında edindiği” sözü gereksiz kullanılmış ve anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Bu cümle, “Usta sanatçı, son yapıtını, deneyimlerinden yola çıkarak kaleme almış.” şeklinde düzeltilebilir.
Maçın oynanacağı gün yaklaştıkça, futbolculardaki heyecan gittikçe artıyordu.
Bu cümlede, “yaklaştıkça” sözcüğünde “gittikçe” sözcüğünün anlamı bulunduğundan, bu durum gereksiz sözcük kullanımına yol açmıştır. Bu cümle, “Maçın oynanacağı gün yaklaştıkça, futbolculardaki heyecan artıyordu.” şeklinde düzeltilebilir.
Her yaz buraya gelmekteki amacım, yılın yorgunluğunu biraz olsun üzerimden atabilmek içindir.
Bu cümlede, “amaç” sözcüğünün anlamı “için” sözcüğünde bulunduğundan, bu durum gereksiz sözcük kullanımına yol açmıştır. Bu cümle, “Her yaz buraya gelmekteki amacım, yılın yorgunluğunu biraz olsun üzerimden atabilmektir.” ya da “Her yaz buraya gelmem, yılın yorgunluğunu biraz olsun üzerimden atabilmek içindir.” şeklinde düzeltilebilir.
Aşağıda, aynı anlama gelen sözcüklerin bir arada kullanılmasından kaynaklanan anlatım bozukluklarını içeren cümleler yer almaktadır. Bu cümlelerde aynı anlama gelen sözcükler ayraç içinde gösterilmiştir.
Mahallemizdeki varlıklı ve zengin insanlar, fakirlere her zaman yardım ederdi, (varlıklı = zengin)
Sınavın başlamasına henüz daha yarım saat var. (henüz = daha)
Bu problemi çözmek için başka bir alternatif seçeneğimiz yok gibi. (alternatif = seçenek)
Yaşamınızdaki monotonluktan kurtulmak için, örneğin birkaç arkadaşınızla piknik yapabilirsiniz mesela. (örneğin = mesela)
İşçiler, bu maden ocağında oldukça güç ve zor şartlar altında çalışıyorlardı. (güç = zor)
Gerçek sanatçı, yapıtlarıyla ilgili eleştiri ve tenkitleri dikkate almalıdır. (eleştiri = tenkit)
Konsere yaklaşık on bin civarında müziksever katılmış. (yaklaşık = civarında)
Aşağıda, bir sözcüğün anlamının aynı cümle içinde başka bir sözcükte bulunmasından kaynaklanan anlatım bozukluklarını içeren cümleler yer almaktadır. Anlatım bozukluklarının açıklaması ayraç içinde gösterilmiştir.
Okulun basketbol takımında, boyu en kısa oyuncu bendim. (Cümlede, “boyu” sözcüğünün anlamı “kısa oyuncu” sözünde vardır.)
Son yıllarda ülkemizde üretilen birçok ev eşyası dışarı ihraç ediliyor. (Cümlede, “dışarı” sözcüğünün anlamı “ihraç ediliyor” sözünde vardır.)
Yardımsever insanlar, karşılıksız bağışlarıyla, yoksul öğrencilerin okumasına katkıda bulunuyor. (Cümlede, “karşılıksız” sözcüğünün anlamı “bağışlarıyla” sözünde vardır.) 2. Yanlış Anlamda Sözcük Kullanımı
Anlam veya yazım bakımından birbirine yakın olan sözcüklerin, birbirlerinin yerine kullanılmasından kaynaklanır. Bu tür anlatım bozukluklarını fark edebilmek için sözcüklerin anlamlarına ve kullanım alanlarına dikkat etmek gerekir.
Sayın seyirciler, bültenimizi çok üzgün bir haberle noktalıyoruz.
Bu cümlede, “üzgün” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “üzgün”, “üzülmüş, üzüntü duymuş” demektir ve insan için kullanılır; dolayısıyla cümledeki “üzgün” sözcüğü “haber” sözcüğünün sıfatı olarak kullanılamaz. Bu cümlede anlatılmak istenen “haber”in “üzüntü verdiği, acıklı olduğu”dur. Bu nedenle “üzgün” sözcüğü yerine “üzücü” sözcüğü getirilmelidir.
Pazarda bazı sebze ve meyvelerin fiyatları oldukça pahalıydı.
Bu cümlede, “pahalıydı” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “pahalı”, “fiyatı yüksek olan” demektir ve mal, eşya için kullanılır; dolayısıyla “pahalı” sözcüğü “fiyat” sözcüğünün sıfatı olarak kullanılamaz. Bu cümlede anlatılmak istenen “fiyat”ın “fazla olduğu”dur. Bu nedenle “pahalıydı” sözcüğü yerine “yüksekti’ sözcüğü getirilmelidir.
Dün akşamki programın sonucunda, okul müdürümüz duygusal bir konuşma yaptı.
Bu cümlede, “sonucunda” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “sonuç”, “bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice” demektir; cümlede bu sözcükle “programın bitimi, nihayeti” anlatılmak istenmiş, dolayısıyla sözcük yanlış anlamda kullanılmıştır. Bu nedenle “sonucunda” sözcüğü yerine “sonunda” sözcüğü getirilmelidir.
Soğuk havalarda sıkıca giyinmemesi hastalanmasına katkıda bulundu.
Bu cümlede, “katkıda bulundu” sözü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “katkıda bulunmak”, “bir şeyin oluşmasına, gelişmesine veya gerçekleşmesine yardım etmek” demektir ve olumlu durumlar için kullanılır; “hastalanmak” olumlu bir durum olmadığından katkıda bulundu” sözü yerine, olumsuz durumlar için kullanılan “sebep oldu, neden oldu, yol açtı” sözlerinden biri getirilmelidir.
Bizi lafa tuttun, senin sayende son otobüsü de kaçırdık.
Bu cümlede, “sayende” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “sayende”, “yardımınla, katkınla” demektir ve olumlu durumlar için kullanılır; “otobüsü kaçırmak” olumlu bir durum olmadığından “sayende” sözcüğü yerine, olumsuz durumlar için kullanılan “yüzünden” sözcüğü getirilmelidir.
Yazar ve şairler arasında, bu tür görüş ayrıcalıklarının olması çok doğal bir durumdur.
Bu cümlede, “ayrıcalıklarının” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “ayrıcalık”, “başkalarından ayrı ve üstün tutulma durumu, imtiyaz” demektir; cümlede bu sözcükle “bir görüş veya düşüncede farklı değerlendirmede bulunma, farklı düşünme” anlatılmak istenmiştir. Bu nedenle “ayrıcalıklarının” sözcüğü yerine “ayrılıklarının” sözcüğü getirilmelidir.
Aşağıda yanlış anlamda sözcük kullanımından kaynaklanan anlatım bozukluğu içeren cümleler yer almakla tadır. Ayraçlı bölümlerde bu cümlelerdeki anlatım bozukluklarının nasıl giderilebileceği gösterilmiştir.
Bu şehirdeki evlerin değeri geçen yıla göre yüzde yüz çoğaldı. (çoğaldı sözcüğü yerine arttı sözcüğü getirilerek)
Küçük çocuğun saçları bir hayli büyümüştü. (büyümüştü sözcüğü yerine uzamıştı sözcüğü getirilerek)
Belediye otobüslerinin yolcu taşıma fiyatları yeniden belirlendi. (fiyatları sözcüğü yerine ücretleri sözcüğü getirilerek)
Ünlü sanatçı, ölüm yıldönümünde mezarı başında törenlerle kutlandı. (kutlandı sözcüğü yerine anıldı sözcüğü getirilerek)
Bu yazarımız, elli yıllık yaşantısında yirmi roman, bir o kadar da oyun ortaya koymuştur. (yaşantısında sözcüğü yerine yaşamında sözcüğü getirilerek)
Ben, öğrencilerine onun kadar bağımlı bir öğretmen görmedim. (bağımlı sözcüğü yerine bağlı sözcüğü getirilerek)
Usta şair, ilk şiirlerini 1950 – 1955 tarihleri arasında kaleme atmış. (tarihleri sözcüğü yerine yılları sözcüğü getirilerek)
Genç sanatçı, 27 Temmuz 1981 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. (yılında sözcüğü yerine tarihinde sözcüğü getirilerek)
İş başvurusunda, benden öğretim durumumu gösteren bir belge istediler. (öğretim sözcüğü yerine öğrenim sözcüğü getirilerek)
Kurumumuzda, yönetmenlik gereği, on sekiz yaşından küçük işçi çalıştıramıyoruz. (yönetmenlik sözcüğü yerine yönetmelik sözcüğü getirilerek)
Bugün, şehrin bazı bölgelerinde, kısa süreli bir elektrik kısıntısı yapılacakmış. (kısıntısı sözcüğü yerine kesintisi sözcüğü getirilerek)
Not: Atasözleri ve deyimler, kalıplaşmış sözler olduğu için, eşanlamlı/arıyla bile olsa bunlardaki sözcüklerin değiştirilmesi ve atasözleri ile deyimlerin, anlamına uygun olmayan yerlerde kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Besle kargayı, çıkarsın gözünü.
Bu atasözünde “oysun” sözcüğü yerine “çıkarsın” sözcüğünün kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmıştır.
Çocuklarının okuması için elinden geleni ardına koymazdı.
Bu cümlede, “elinden geleni ardına koymamak” deyimi yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü bu deyim, “yapabileceği bütün kötülükleri yapmak” anlamına gelmektedir. Oysa cümlede bir iyilikten söz edilmektedir. Bu nedenle cümlede “gücünün yettiği kadarını yapmak” anlamına gelen “elinden geleni yapmak” deyimi kullanılmalıdır.
3. Yanlış Yerde Sözcük Kullanımı (Sözdizimi Yanlışlığı)
Cümlede, bir sözcüğün gerektiği yerde kullanamamasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur. Bu anlatım bozukluğu, genellikle, zarf olarak kullanılması gereken sözcüklerin sıfat olarak; sıfat olarak kullanılması gereken sözcüklerin zarf olarak kullanılması durumunda ortaya çıkar.
Bugün işe gitmedim, bütün gün bomboş evde oturdum.
Bu cümlede, “bomboş” sözcüğü yanlış yerde kullanılmıştır. Çünkü cümlede anlatılmak istenen “evin bomboş olduğu” değil; “evde bomboş oturulduğu”dur. Bu nedenle “bomboş” sözcüğü “oturdum” sözcüğünün önüne getirilerek cümle, “Bugün İşe gidemedim, bütün gün evde bomboş oturdum.” şeklinde düzeltilmelidir. Ayrıca, yukarıdaki açıklamada da söz edildiği gibi, “bomboş” sözcüğünün “evde” sözcüğünün önüne getirildiğinde “sıfat”, “oturdum” sözcüğünün önüne getirildiğinde “zarf” olarak kullanıldığına dikkat edilmelidir.
Mağazamızdan aldığınız eşyalar, aynı günde ücretsiz adresinize getirilir.
Bu cümlede, “ücretsiz” sözcüğü yanlış yerde kullanılmıştır. Çünkü cümlede anlatılmak istenen “adresin ücretsiz olduğu” değil; “getirilme işinin ücretsiz yapıldığadır. Bu nedenle “ücretsiz” sözcüğü “getirilir” sözcüğünün önüne getirilerek cümle, “Mağazamızdan aldığınız eşyalar, aynı günde adresinize ücretsiz getirilir.” şeklinde düzeltilmelidir.
Kitap fuarları, yazın adamlarının okurla daha çok tanışmasına olanak sağlıyor.
Bu cümlede, “daha çok” sözcüğü yanlış yerde kullanılmıştır. Çünkü cümlede anlatılmak istenen “daha çok tanışmak” değil; “daha çok okurla tanışmak ‘tır. Bu nedenle “daha çok” sözcüğü “okurla” sözcüğünün önüne getirilerek cümle, “Kitap fuarları, yazın adamlarının daha çok okurla tanışmasına olanak sağlıyor.” şeklinde düzeltilmelidir.
İhtiyar, çok güneşte kaldığından hastalanmış.
Bu cümlede, “çok” sözcüğü yanlış yerde kullanılmıştır. Çünkü cümlede anlatılmak istenen “çok güneş” değil; “güneşte çok kalmak”tır. Bu nedenle “çok” sözcüğü “kaldığından” sözcüğünün önüne getirilerek cümle, “İhtiyar, güneşte çok kaldığından hastalanmış.” şeklinde düzeltilmelidir.
Not: Günlük yaşamda, “İlk” ve “her” sözcüklerinin yanlış yerde kullanımından kaynaklanan birçok anlatım bozukluğu yapılmaktadır.
Aşağıdaki cümlelerin birincisinde, sözcüğün yanlış yerde kullanımı; ikincisinde, doğru yerde kullanımı gösterilmiştir.
Uyandığımda ilk aklıma sen geliyorsun.
Uyandığımda aklıma ilk sen geliyorsun.
Hastanede beni ziyaret eden, ilk annem oldu.
Hastanede beni ilk ziyaret eden, annem oldu.
Yollarda her Allah’ın günü kaza oluyor.
Yollarda Allah’ın her günü kaza oluyor.
Dedem, her yardıma muhtaç insana el uzatırdı.
Dedem, yardıma muhtaç her insana el uzatırdı.
Aşağıda, yanlış yerde sözcük kullanımından kaynaklanan anlatım bozukluğu içeren cümleler yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu cümlelerdeki anlatım bozukluklarının nasıl giderildiği gösterilmiştir.
Dün akşam, haberlerde, tekrar tekrar yıkılan tarihi köprünün görüntüleri yayımlandı.
Dün akşam, haberlerde, yıkılan tarihi köprünün görüntüleri tekrar tekrar yayımlandı.
Çocuklar, hazırlıksız yağmura yakalanınca eve gelene kadar sırılsıklam olmuşlar.
Çocuklar, yağmura hazırlıksız yakalanınca eve gelene kadar sınlsıklam olmuşlar.
Göremediğimiz toprak içinde yaşayan canlılarla ilgili birçok araştırma yapılmış.
Toprak içinde yaşayan göremediğimiz canlılarla ilgili birçok araştırma yapılmış.
Uzmanlar, sürücülerin uykusuz yola çıkmamaları gerektiğini söylüyor.
Uzmanlar, sürücülerin yola uykusuz çıkmamaları gerektiğini söylüyor.
Bu şehirde, kış gecelerinde devamlı elektrikler kesilirdi.
Bu şehirde, kış gecelerinde elektrikler devamlı kesilirdi. 4. Anlamca Çelişen Sözcüklerin Bir Arada Kullanımı
Bir cümlede, anlam bakımından birbiriyle ters düşen sözcüklerin veya sözlerin bir arada kullanılmasından kaynaklanan anlatım bozukluklarıdır. Genellikle, kesinlik anlamı içeren bir sözcükle olasılık anlamı içeren bir sözcüğün aynı cümlede kullanılmasıyla ortaya çıkar.
Annemler, son vapuru da kaçırmış, eminim bu akşam buraya gelemezler galiba.
Bu cümlede, “eminim” sözcüğü kesinlik; “galiba” sözcüğü olasılık anlamı taşıdığından, bu sözcükler anlamca çelişmektedir. Dolayısıyla anlamca çelişen bu sözcüklerin aynı cümle içinde kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmıştır.
Not: Bu tür anlatım bozukluğu olan cümleler olasılık ya da kesinlik anlamı yüklenerek iki şekilde düzeltilebilir.
“Hava çok soğuk, mutlaka sizler de üşüyor olmalısınız.”
Bu cümlede “mutlaka” kesinlik, “olmalısınız” sözcüğü olasılık anlamı taşıdığından, bu sözcükler anlamca çelişmektedir. Bu cümledeki anlatım bozukluğu, cümleye “Hava çok soğuk, sizler de üşüyor olmalısınız.” şeklinde olasılık anlamı yüklenerek ya da “Hava çok soğuk, mutlaka sizler de üşüyorsunuzdur.” şeklinde kesinlik anlamı yüklenerek giderilebilir.
Aşağıda, anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanımından kaynaklanan anlatım bozukluğu içeren cümleler yer almaktadır. Ayraçtı bölümlerde anlamca çelişen sözcükler gösterilmiştir.
Bu adam, sanıyorum bizden kesinlikle bir şeyler saklıyor. (sanıyorum – kesinlikle)
Sanatçı sahneye çıkınca, herkes yerinden usulca fırlayıverdi. (usulca – fırlayıverdi)
Otobüsünüz, tam olarak yaklaşık bir saat sonra gelir. (tam olarak – yaklaşık)
Çocuk, fısıldayarak annesine yüksek sesle bir şeyler söyledi. (fısıldayarak – yüksek sesle) 5. Sıralama ve Mantık Yanlışlığı
Cümlede, dile getirilen durum veya olayların önem sırasına göre söylenmemesinden ya da mantık bakımından tutarsızlık bulunmasından kaynaklanan anlatım bozukluklarıdır.
Uçaklar, hareket saati geldiğinde bir saniye şöyle dursun, bir dakika bile beklemez.
Bu cümlede, “bir dakika” ve “bir saniye” sözcükleri önem sırasına göre söylenmediğinden anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Çünkü “bir dakika”, “bir saniye”ye göre daha uzun bir zaman dilimidir. Dolayısıyla bu cümledeki anlatım bozukluğu “Uçaklar, hareket saati geldiğinde bir dakika şöyle dursun, bir saniye bile beklemez, şeklinde giderilebilir.
İki ay sonra düzenleyeceğimiz etkinlikleri, üyelerimize anımsatmak için dün akşam bir toplantı yaptık.
Bu cümlede, “anımsatmak” sözcüğü mantık yanlışlığına yol açmıştır. Çünkü “anımsatmak” sözcüğü, geçmişte gerçek-leşmiş durum veya olaylar için kullanılır. Yani daha gerçekleşmemiş bir durum veya olay için “anımsatmak” sözcüğünün kullanılması, mantık bakımından doğru değildir. Dolayısıyla bu cümledeki anlatım bozukluğu “İki ay sonra düzenleyeceğimiz etkinlikleri, üyelerimize açıklamak için dün akşam bir toplantı yaptık.” şeklinde giderilebilir.
Aşağıda, sıralama ve mantık yanlışlığından kaynaklanan anlatım bozuklukları içeren cümleler yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu cümlelerdeki anlatım bozukluklarının nasıl giderildiği gösterilmiştir.
Bu feci kazada ölebilirdin; hatta sakatlanabilirdin.
Bu feci kazada sakatlanabilirdin; hatta ölebilirdin.
O, bırakın gümüş madalyayı altın madalya bile alamaz.
O, bırakın altın madalyayı gümüş madalya bile alamaz.
Nisan ve mayıs, yılın en güzel aylarından biridir.
Nisan ve mayıs, yılın en güzel aylarındandır.
Alanında ilk olan gösteriye katılım rekor düzeydeydi.
Alanında ilk olan gösteriye katılım yüksek düzeydeydi. 6. Anlam Belirsizliği (Karışıklığı)
Tamlayanı ikinci tekil (senin) veya üçüncü tekil (onun) kişi adılı olan tamlamalarda tamlayan düştüğünde; tamlananın ikinci tekil kişiye mi, yoksa üçüncü tekil kişiye mi ait olduğunun anlaşılmamasından ya da bir cümlenin yapısından dolayı iki anlama gelecek şekilde, oluşturulmasından kaynaklanır.
Okuldan ayrılacağını duyunca hepimiz çok üzüldük.
Bu cümlede, “ayrılacağını” sözcüğünün tamlayanı düştüğü için cümle hem “Okuldan senin ayrılacağını duyunca hepimiz çok üzüldük.” hem de “Okuldan onun ayrılacağını duyunca hepimiz çok üzüldük.” şeklinde iki türlü anlaşılabilmektedir. Bu durum, cümlede anlam belirsizliğine yol açmaktadır.
Buraya geldiğinden beri bütün köylünün keyfi kaçtı.
Bu cümlede, özne belirtilmediği için cümle, hem “Sen buraya geldiğinden beri bütün köylünün keyfi kaçtı.” hem de “O buraya geldiğinden beri bütün köylünün keyfi kaçtı.” şeklinde iki türlü anlaşılabilmektedir. Bu yüzden, cümlede anlam belirsizliği vardır.
Buralara kadar gelip de bize uğramadan döndüğünü duyunca kulaklarıma inanamamıştım.
Bu cümlede, “döndüğünü” sözcüğünün tamlayanı düştüğü için cümle hem Senin, buralara kadar gelip de bize uğramadan döndüğünü duyunca kulaklarıma inanamamıştım.” hem de “Onun, buralara kadar gelip de bize uğramadan döndüğünü duyunca kulaklarıma inanamamıştım.” şeklinde iki türlü anlaşılabilmektedir. Bu durum, cümlede anlam belirsizliğine yol açmaktadır.
Kitap okumaya, dostlarımdan daha çok vakit ayırırım.
Bu cümlede, cümleyi söyleyen kişinin, hem “kitap okumaya ayırdığı vakit bakımından kendisini dostlarıyla kıyasladığı” hem de “kitap okumaya ayırdığı vaktin, dostlarına ayırdığı vakitten daha çok olduğu” anlaşılabilmektedir. Bu yüzden, cümlede anlam karışıklığı vardır.
Not: Anlam belirsizliği ile ilgili sorularda, “anlam belirsizliği” ya da “anlam karışıklığı” ifadesi mutlaka bulunur.
B. Yapısal Anlatım Bozuklukları
1. Özne – Yüklem Uyuşmazlığı
Cümlede, özne ve yüklemin çeşitli yönlerden uyum içinde olmaması, özne-yüklem uyuşmazlığına yol açar. Bunu üç başlıkta inceleyebiliriz:
a. Tekillik – Çoğulluk Bakımından
Bir cümlede; öznenin, tekil veya çoğul olmasına göre, yüklemin de tekil ya da çoğul olması belli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallara uyulmadığında özne-yüklem uyuşmazlığı ortaya çıkar. Bu kuralları şöyle sıralayabiliriz:
Öznenin tekil olduğu cümlelerde, yüklem tekil olur.
Müdür bey, öğrencilere bir şeyler anlatıyor.
Çocuk, annesine doğru koşuyor.
Güneş, tepelerin ardından yükseldi.
Kedi, sobanın yanında yumakla oynuyor.
Öznenin insandan oluştuğu ve çoğul olduğu cümlelerde, yüklem tekil ya da çoğul olabilir.
Yolcular, durakta otobüs bekliyor. (doğru)
Yolcular, durakta otobüs bekliyorlar. (doğru)
Öznenin insan dışında bir varlıktan oluştuğu ve çoğul olduğu cümlelerde, yüklem tekil olur.
Yapraklar, birer birer sararıyor. (doğru)
Yapraklar, birer birer sararıyorlar. (yanlış)
Martılar, vapurun etrafında uçuşuyor. (doğru)
Martılar, vapurun etrafında uçuşuyorlar. (yanlış)
Sıfatlar, çekim eki aldığında adlaşır. (doğru)
Sıfatlar, çekim eki aldığında adlaşırlar. (yanlış)
Öznenin çoğul eki almadığı; ama anlamca çoğul olduğu cümlelerde, yüklem tekil olur.
Herkes, salonda seni bekliyor. (doğru)
Herkes, salonda seni bekliyorlar. (yanlış)
Yüzlerce kişi konsere katıldı. (doğru)
Yüzlerce kişi konsere katıldılar. (yanlış)
İnsanların çoğu burayı bilmez. (doğru)
İnsanların çoğu burayı bilmezler. (yanlış)
b. Kişi Bakımından
Bir cümlede; öznenin, farklı kişilerden oluşmasına göre, yüklemin hangi kişi ekini alması gerektiği belli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallara uyulmadığında özne-yüklem uyuşmazlığı ortaya çıkar. Bu kuralları şöyle sıralayabiliriz:
Özne grubunda; birinci kişinin (ben-biz) yanında, ikinci (sen-siz) veya üçüncü kişi (o-onlar) varsa yüklem, “birinci çoğul kişi (biz)” olur.
Burayı sen ve ben, akşama kadar temizleriz. (doğru)
Burayı sen ve ben, akşama kadar temizlerim. (yanlış)
Ben ve annem, teyzeme uğrayacağız. (doğru)
Ben ve annem, teyzeme uğrayacak. (yanlış)
Çocuklar ve ben, seni burada bekledik. (doğru)
Çocuklar ve ben, seni burada bekledim. (yanlış)
Siz de, ben de yarınki provaya katılacağız. (doğru)
Siz de, ben de yarınki provaya katılacağım. (yanlış)
Biz ve sen, bugün okulda nöbetçiyiz. (doğru)
Biz ve sen, bugün okulda nöbetçisin. (yanlış)
Biz ve siz, hafta sonu pikniğe gideceğiz. (doğru)
Biz ve siz, hafta sonu pikniğe gideceksiniz. (yanlış)
Hem biz hem de o, bu şehri çok sevdik. (doğru)
Hem biz hem de o, bu şehri çok sevdi. (yanlış)
Amcamlar ve biz, buraya tekrar geleceğiz. (doğru)
Amcamlar ve biz, buraya tekrar gelecekler. (yanlış)
Özne grubunda ikinci kişinin (sen-siz) yanında, üçüncü kişi (o-onlar) varsa yüklem, “ikinci çoğul kişi (siz)” olur.
Sen ve arkadaşın, hemen yanıma gelin. (doğru)
Sen ve arkadaşın, hemen yanıma gelsin. (yanlış)
Çocuklar ve sen, sinemaya gidersiniz. (doğru)
Çocuklar ve sen, sinemaya gidersin. (yanlış)
Siz ve Yusuf, burada beni bekleyin. (doğru)
Siz ve Yusuf, burada beni beklesin. (yanlış)
Siz ve ayaktakiler, çabuk dışarı çıkın. (doğru)
Siz ve ayaktakiler, çabuk dışarı çıksınlar. (yanlış)
Özne grubunda birden çok üçüncü kişi (o-onlar) varsa yüklem, “üçüncü tekil (o) veya üçüncü çoğul kişi (onlar)” olur.
Ahmet ve Mehmet, şarkı söylüyor. (doğru)
Ahmet ve Mehmet, şarkı söylüyorlar. (doğru)
Konuşanlar ve o, bir an önce sussun. (doğru)
Konuşanlar ve o. bir an önce sussunlar. (doğru)
Onlar ve şunlar, sınava girmemiş. (doğru)
Onlar ve şunlar, sınava girmemişler (doğru)
c. Olumluluk – Olumsuzluk Bakımından
Türkçede bazı öznelerin yüklemleri, mutlaka olumsuz olmak durumundadır. Bu özneler; “hiçbiri, hiç kimse, kimse’ gibi sözcüklerle oluşturulur.
İçeride kimse yoktu.
Sınıfta hiç kimse konuşmuyordu.
Çocukların hiçbiri yemek yememiş.
Bu cümlelerde altı çizili öznelerin yüklemlerinin olumsuz olduğunu görüyoruz. Bu öznelerin olumlu yüklem alması olanaksızdır. Yani bu özneler “…kimse vardı”, “…hiç kimse konuşuyordu”, “…hiçbiri yemek yemiş” şeklinde olumlu yüklemler alamaz.
Sınıfta herkes konuşuyor; bir türlü susmuyor.
Bu cümlede, “konuşuyor” yükleminin öznesi “herkes” sözcüğüdür. Ancak “susmuyor” yükleminin öznesi söylenmemiştir, bu nedenle birinci yüklemin öznesi herkes”, ikinci yüklemin ortak öznesi kabul edilir. Fakat ikinci yüklem (susmuyor) olumsuz olduğu için, birinci yüklemin öznesi “herkesle uyuşmamıştır. Dolayısıyla bu yükleme olumsuz bir özne getirilmelidir. Yani cümle, “Sınıfta herkes konuşuyor; hiç kimse bir türlü susmuyor.” şeklinde düzeltilebilir.
Dostlarımın hiçbiri bana inanmıyor; beni suçluyor.
Bu cümlede, “İnanmıyor” yükleminin öznesi “hiçbiri” sözcüğüdür. Ancak “suçluyor” yükleminin öznesi söylenmemiştir, bu nedenle birinci yüklemin öznesi “hiçbiri”, ikinci yüklemin de öznesi olur. Fakat ikinci yüklem (suçluyor) olumlu olduğu için, birinci yüklemin öznesi “hiçbiri”yle uyuşmamıştır. Dolayısıyla bu yükleme olumlu bir özne getirilmelidir. Yani cümle, “Dostlarımın hiçbiri bana inanmıyor; hepsi beni suçluyor.” şeklinde düzeltilebilir.
2. Özne Eksikliği
Sıralı, bağlı ya da bileşik cümlelerde, farklı yüklemlerin aynı özneye bağlanmasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur.
Bu toplantıda, herkesin görüşü alınmalı ve rahatlıkla konuşabilmeli.
Bu cümlede, alınmalı” yükleminin öznesi, “herkesin görüşü” sözüdür. Cümlenin ikinci yüklemi olan “konuşabilmeli” yükleminin öznesinin söylenmemesi “herkesin görüşü” sözünün, ikinci yüklemin de öznesi gibi anlaşılmasına yol açmıştır. Bu yüzden ikinci yükleme “herkes” öznesi getirilmelidir. Yani cümle, “Bu toplantıda, herkesin görüşü alınmalı ve herkes rahatlıkla konuşabilmeli.” şeklinde düzeltilmelidir.
Aşağıdaki cümlelerde, özne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Yazın dünyasında her zaman, şiirin öldüğü söylenir, oysa her dönemde canlılığını korumuştur.
Yazın dünyasında her zaman, şiirin öldüğü söylenir, oysa şiir her dönemde canlılığını korumuştur.
Okul inşaatı kısa sürede tamamlandı ve büyük bir törenle hizmete açıldı.
Okul inşaatı kısa sürede tamamlandı ve okul büyük bir törenle hizmete açıldı.
Otobüsün lastiği patladığı için, yarım saat sonra hareket edecekmiş.
Otobüsün lastiği patladığı için, otobüs yarım saat sonra hareket edecekmiş.
Balıkçıların sesi, sert esen rüzgâra karışıyor, birbirlerini duyamıyorlardı.
Balıkçıların sesi, sert esen rüzgâra karışıyor, balıkçılar birbirlerini duyamıyorlardı. 3. Nesne Eksikliği
Sıralı, bağlı ya da bileşik cümlelerde, nesne alması gereken yüklemlerin; nesne almamasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur.
Kitaplarına gözü gibi bakar, kimseye vermezdi.
Bu cümlede, “vermezdi” eylemi geçişli bir eylem olduğu halde, nesnesinin olmaması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Yani I. cümlecikteki “kitaplar” sözcüğü “vermezdi” eyleminin nesnesi olarak söylenmesi gerekirken söylenmemiştir. Dolayısıyla cümle, “Kitaplarına gözü gibi bakar, kitaplarını kimseye vermezdi.” şeklinde düzeltilmelidir.
Aşağıdaki cümlelerde, nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Ünlü sanatçı, günlüğüne, İstanbul’a bir sonbahar akşamı gittiğini ve çok beğendiğini yazmış.
Ünlü sanatçı, günlüğüne, İstanbul’a bir sonbahar akşamı gittiğini ve İstanbul’u çok beğendiğini yazmış.
Yapıtlarında yaşama ışık tutan sanatçı, gerçekçi bir yaklaşımla ve yalın bir dille oluşturuyor.
Yapıtlarında yaşama ışık tutan sanatçı, yapıtlarını gerçekçi bir yaklaşımla ve yalın bir dille oluşturuyor.
Çocuk, okuduğu romandan çok etkilendiğini ve bir daha okuyacağını söyledi.
Çocuk, okuduğu romandan çok etkilendiğini ve romanı bir daha okuyacağını söyledi.
Annesinden ayrı kalmaya dayanamaz, bir yere gitse sık sık telefonla arardı.
Annesinden ayrı kalmaya dayanamaz, bir yere gitse onu sık sık telefonla arardı.
Kardeşlerinden uzun süre ayrı kalmış, çok özlemişti.
Kardeşlerinden uzun süre ayrı kalmış, onları çok özlemişti. 4. Tümleç Eksikliği
Sıralı, bağlı ya da bileşik cümlelerde, tümleç alması gereken yüklemlerin; tümleç almamasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur.
Çevresindeki insanları çok sever, hep yardımcı olurdu.
Bu cümlede, “sever” yükleminin nesnesi olan “Çevresindeki insanları” sözündeki “insanlar” sözcüğü “yardımcı olurdu” yükleminin dolaylı tümleci olarak söylenmesi gerektiği halde söylenmemiştir. Bu durum dolaylı tümleç eksikliğine yol açmıştır. Dolayısıyla bu cümle, “yardımcı olurdu” yüklemine “onlara” ya da “çevresindeki insanlara” dolaylı tümleci getirilerek: “Çevresindeki insanları çok sever, onlara hep yardımcı olurdu.” şeklinde düzeltilmelidir.
Öğrencilerine arkadaşça davranır, çok iyi iletişim kurardı.
Bu cümlede, “davranır” yükleminin dolaylı tümleci olan “Öğrencilerine” sözcüğü “iletişim kurardı” yükleminin ilgeç tümleci olarak söylenmesi gerektiği halde söylenmemiştir. Bu durum ilgeç tümleci eksikliğine yol açmıştır. Dolayısıyla bu cümle, “iletişim kurardı” yüklemine “onlarla” ya da “öğrencileriyle” ilgeç tümleci getirilerek: “Öğrencilerine arkadaşça davranır, onlarla çok iyi iletişim kurardı.” şeklinde düzeltilmelidir.
Aşağıdaki cümlelerde, tümleç eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Güvenlik nedeniyle yarın akşama kadar bu sokağa giriş ve çıkışlar yasaklanmıştır.
Güvenlik nedeniyle yarın akşama kadar bu sokağa giriş ve bu sokaktan çıkışlar yasaklanmıştır.
Dedem, çocukları çok sevdiği halde, çok yaşlandığı için artık baş edemiyordu.
Dedem, çocukları çok sevdiği halde, çok yaşlandığı için artık onlarla baş edemiyordu.
Kampanyamıza katkılarınızdan dolayı sizi kutluyor ve başarılar diliyorum.
Kampanyamıza katkılarınızdan dolayı sizi kutluyor ve size başarılar diliyorum. 5. Yüklem, Ekeylem ve Eylemsi Eksikliği
Sıralı, bağlı ve bileşik cümlelerde, farklı yüklemlere bağlanması gereken öğelerin; aynı yükleme, ekeyleme, eylemsiye bağlanmasından kaynaklanan anlatım bozukluklarıdır.
İhtiyar adam, paraya ihtiyacı olduğunu, bizden kendisine yardımcı olmamızı istedi.
Bu cümlede, iki ayrı yargının, (paraya ihtiyacı olduğunu, bizden kendisine yardımcı olmamızı) aynı yükleme (istedi) bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Dolayısıyla birinci yargıya (paraya ihtiyacı olduğunu) uygun olan yüklem (söyledi) getirilerek cümle, “İhtiyar adam, paraya ihtiyacı olduğunu söyledi, bizden kendisine yardımcı olmamızı istedi.” şeklinde düzeltilmelidir.
Arkadaşlarla önce yemek, ardından çay içtik.
Bu cümlede, iki ayrı öğenin, (yemek, çay) aynı yükleme (içtik) bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Dolayısıyla birinci öğeye (yemek) uygun olan yüklem (yedik) getirilerek cümle, “Arkadaşlarla önce yemek yedik, ardından çay içtik.” şeklinde düzeltilmelidir.
Yeni aldığımız ev, şehir merkezine çok yakın, üstelik dediğiniz kadar pahalı değildi.
Bu cümlede, iki ayrı yargının, (şehir merkezine çok yakın, dediğiniz kadar pahalı) aynı ekeyleme (değildi) bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Dolayısıyla birinci yargıya (şehir merkezine çok yakın) uygun olan ekeylem (idi) getirilerek cümle, “Yeni aldığımız ev, şehir merkezine çok yakındı, üstelik dediğiniz kadar pahalı değildi.” şeklinde düzeltilmelidir.
Yarınki sınavdan sonra kimin çalışkan, kimin çalışkan olmadığı ortaya çıkacak.
Bu cümlede, iki ayrı yargının, (kimin çalışkan, kimin çalışkan) aynı eylemsiye (olmadığı) bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Dolayısıyla birinci yargıya (kimin çalışkan) uygun olan eylemsi (olduğu) getirilerek cümle, “Yarınki sınavdan sonra kimin çalışkan olduğu, kimin çalışkan olmadığı ortaya çıkacak.” şeklinde düzeltilmelidir.
Aşağıdaki cümlelerde, yüklem, ekeylem ve eylemsi eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Babaannem, kitap okumayı çok; televizyon seyretmeyi hiç sevmezdi.
Babaannem, kitap okumayı çok severdi; televizyon seyretmeyi hiç sevmezdi.
Yarışmamıza katılmak için birçok seyircimiz televizyonumuza telefon veya mektup gönderdi.
Yarışmamıza katılmak için birçok seyircimiz televizyonumuza telefon etti veya mektup gönderdi.
Bu akşam teyzemler bize, yarın akşam da biz teyzemlere gideceğiz.
Bu akşam teyzemler bize gelecek, yarın akşam da biz teyzemlere gideceğiz.
Biz odada ders çalışıyor, kardeşim de salonda çizgi film seyrediyordu.
Biz odada ders çalışıyorduk, kardeşim de salonda çizgi film seyrediyordu.
Sınavdaki sorular oldukça kolay; fakat verilen süre yeterli değildi.
Sınavdaki sorular oldukça kolaydı: fakat verilen süre yeterli değildi.
Yarınki törende herkes siyah kravat ve beyaz gömlek giymek zorundaymış.
Yarınki törende herkes siyah kravat takmak ve beyaz gömlek giymek zorundaymış.
Dün gece şiddetli fırtına ve yağmur yağdığı için birçok ağaç devrilmiş, yollar kapanmıştı.
Dün gece şiddetli fırtına çıktığı ve yağmur yağdığı için birçok ağaç devrilmiş, yollar kapanmıştı.
Gezi programını, yola çıkmadan önce mi, yoksa sonra mı görüşelim?
Gezi programını, yola çıkmadan önce mi, yoksa çıktıktan sonra mı görüşelim? 6. Tamlama Yanlışlığı
Farklı tamlananlara bağlanması gereken farklı tamlayanların aynı tamlanana bağlanmasından, bir de tamlayanın ya da tamlananın eksik olmasından kaynaklanan anlatım bozukluklarıdır.
Toplumu oluşturan bireylerin sanat ve kültürel yönden gelişmesinde sanatçının yadsınamaz bir yeri vardır.
Bu cümlede, “sanat” ve “kültürel” tamlayanları “yönden” tamlananına bağlanmıştır, “sanat” sözcüğü ad, “kültürel” sözcüğü sıfat olduğundan, bu sözcüklerin aynı tamlanana bağlanması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Dolayısıyla “sanat” sözcüğünün “yönünden” tamlananına bağlanması gerekmektedir. Cümle, “Toplumu oluşturan bireylerin sanat yönünden ve kültürel yönden gelişmesinde sanatçının yadsınamaz bir yeri vardır.” şeklinde düzeltilmelidir.
İnsan, yoksul insanları koruyup gözetmeli ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdır.
Bu cümlede, “yoksul insanları” sözünün “ihtiyaçlarını” sözüyle ilgisi vardır. Çünkü söz konusu “ihtiyaçlar”, “yoksul insanlar”a aittir ve bu aitlik ilgisinin kurulmaması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Dolayısıyla bu ilgi “onların” ya da “yoksul insanların” tamlayanıyla kurularak cümle, “İnsan, yoksul insanları koruyup gözetmeli ve onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdır.” şeklinde düzeltilebilir.
Aşağıdaki cümlelerde, tamlama yanlışlığından kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Doğum gününde kardeşime bir hediye aldım, iyi dileklerimi yazdığım kartı üzerine yapıştırdım.
Doğum gününde kardeşime bir hediye aldım, iyi dileklerimi yazdığım kartı hediyenin üzerine yapıştırdım.
Ben daha çok, sanat ve klasik müzik dinlemeyi severim.
Ben daha çok, sanat müziği ve klasik müzik dinlemeyi severim.
Bir yapıt, öncelikle okur kitlesinin belirlenmesi ve ona göre oluşturulması gerekir.
Bir yapıtın, öncelikle okur kitlesinin belirlenmesi ve ona göre oluşturulması gerekir. 7. Ek Yanlışlığı
Cümlede eklerin yanlış ya da gereksiz kullanılmasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur.
İnsanların, yaşamda karşılaştıkları sıkıntılarla göğüs germeleri, gelecekleri için önem taşımaktadır.
Bu cümlede “sıkıntılarla” sözcüğündeki “-le (ile)” yanlış kullanıldığından anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Çünkü “göğüs germe” eylemi bir şeye karşı yapıldığından, “sıkıntılar” sözcüğüne “-le (ile)” eki değil, yaklaşma durumu eki (-e) getirilerek cümle; “İnsanların, yaşamda karşılaştıkları sıkıntılara göğüs germeleri, gelecekleri için önem taşımaktadır.” şeklinde düzeltilmelidir.
Aşağıdaki cümlelerde, ek yanlışlığından kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Bu programla, öğrencilerin sınava daha iyi bir biçimde hazırlanacağını sağlayacağız.
Bu programla, öğrencilerin sınava daha iyi bir biçimde hazırlanmasını sağlayacağız.
Su sıkıntısının nedeni, suyun bilinçli tüketilmemesindendir.
Su sıkıntısının nedeni, suyun bilinçli tüketilmemesidir.
Dün bu konuyla ilgili pek çok sorular çözdüm.
Dün bu konuyla ilgili pek çok soru çözdüm.
Bu akşamki seyrettiğimiz filmi hiç beğenmedim.
Bu akşam seyrettiğimiz filmi hiç beğenmedim.
Romanın, birbirini sevmiş ancak bir türlü birbirine kavuşamamış iki âşığın yaşamını dile getiriyor.
Roman, birbirini sevmiş ancak bir türlü birbirine kavuşamamış iki âşığın yaşamını dile getiriyor.
Ne zaman yağmur yağsa içime bir ferahlık kaplıyor adeta.
Ne zaman yağmur yağsa içimi bir ferahlık kaplıyor adeta.
Hafta sonu, bizi işyerindeki arkadaşlarına tanıştırdı.
Hafta sonu, bizi işyerindeki arkadaşlarıyla tanıştırdı.
Bakkaldan biraz kahvaltılık malzemesi alalım.
Bakkaldan biraz kahvaltı malzemesi alalım.
8. Çatı Uyuşmazlığı
Bileşik cümlelerde temel cümlenin yükleminin etken olup yan cümlecikteki eylemsinin etken olmamasından ya da temel cümlenin yükleminin edilgen olup yan cümlecikteki eylemsinin edilgen olmamasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur.
Öğle yemeği yedikten sonra toplantı için salona geçildi.
etken edilgen
Bu cümlede, yan cümledeki eylemsinin (yedikten) etken temel cümlenin yükleminin (geçildi) edilgen bir eylem olması, anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Bu nedenle söz konusu yüklem ve eylemsi ya etken ya da edilgen yapılarak ortadaki çatı uyuşmazlığı kaldırılmalıdır. Yani bu cümle iki şekilde düzeltilebilir:
Öğle yemeği yendikten sonra toplantı için salona geçildi.
edilgen edilgen
Öğle yemeği yedikten sonra toplantı için salona geçtik.
etken etken
Aşağıdaki cümlelerde, çatı uyuşmazlığından kaynaklanan anlatım bozuklukları yer almaktadır. İkinci cümlelerde bu bozuklukların nasıl giderileceği gösterilmiştir.
Derslerinize düzenli bir şekilde çalışılıp istediğiniz üniversiteyi kazanabilirsiniz.
Derslerinize düzenli bir şekilde çalışıp istediğiniz üniversiteyi kazanabilirsiniz.
Yol kenarlarına atılan çöpler görevlilerce toplandıktan sonra kamyona doldurulup çöplüğe döktüler.
Yol kenarlarına atılan çöpler görevlilerce toplandıktan sonra kamyona doldurulup çöplüğe döküldü.
Birçok önlem aldıysak da bazı bölgelerimizde erozyonun önüne bir türlü geçilemedi.
Birçok önlem alındıysa da bazı bölgelerimizde erozyonun önüne bir türlü geçilemedi.
Bu iş bitirilince vakit kaybedilmeden hemen öteki işe başlamalısınız.
Bu iş bitirilince vakit kaybedilmeden hemen öteki işe başlanmalı.